ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

TA-HA

65

/

71

قَالُوا يَا مُوسَى إِمَّا أَن تُلْقِيَ وَإِمَّا أَن نَّكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَلْقَى {65} قَالَ بَلْ أَلْقُوا فَإِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ إِلَيْهِ مِن سِحْرِهِمْ أَنَّهَا تَسْعَى {66} فَأَوْجَسَ فِي نَفْسِهِ خِيفَةً مُّوسَى {67} قُلْنَا لَا تَخَفْ إِنَّكَ أَنتَ الْأَعْلَى {68} وَأَلْقِ مَا فِي يَمِينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُوا إِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ أَتَى {69} فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّداً قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ هَارُونَ وَمُوسَى {70} قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ فِي جُذُوعِ النَّخْلِ وَلَتَعْلَمُنَّ أَيُّنَا أَشَدُّ عَذَاباً وَأَبْقَى {71}

 

65. Dediler ki: "Ey Musa, sen mi bırakırsın, yoksa ilk bırakan biz mi olalım?"

66. o: "Hayır, siz bırakın" dedi. Bir de baktı ki: Onların ipleri ve değnekleri büyülerinden ötürü kendisine yürüyorlarmış gibi geldi.

67. Musa içten içe bir korkuya kapıldı.

68. Biz ona: "Korkma!" dedik. "Çünkü üstün gelecek olan sensin.

69. "Sağ elindekini bırak, onların yaptıklarını yutacak. Onların yaptıkları ancak bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye giderse iflah olmaz."

70. Derken büyücüler secdeye kapandılar. "Harun ve Musa'nın Rabbine iman ettik" dediler.

71. Dedi ki: "Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Muhakkak ki o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. Andolsun ki sizin el ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hurma dallarına asacağım. Hangimizin azabının daha şiddetli ve kalıcı olduğunu da mutlaka bileceksiniz."

 

Sihirbazlar "dediler ki: Ey Musa, sen mi" elinden asanı "bırakırsın yoksa ilk bırakan biz mi olalım?" Böylelikle Musa'ya karşı edebli davranmış ve bu onların iman etmelerine sebeb teşkil etmiştir.

 

"O: Hayır, siz bırakın dedi. Bir de baktı ki onların ipleri..." ifadesinde hazfedilmiş kelimeler vardır. Yani "onlara: Siz bırakın" dedikten sonra, onlar da bıraktılar. Buna da ifadelerin anlamı delil teşkil etmektedir.

 

el-Hasen: "Ve değnekleri" buyruğunu ("ayn" harfini esreli okumak yerine): (...) şeklinde "ayn" harfini ötreli olarak okumuştur. Harun el-Karı dedi ki: Temimoğullarının söyleyişi bu şekildedir. el-Hasen de onların söyleyişlerini esas alır. Diğerleri ise "sad"ın esresine tabi kılmak suretiyle "ayn" harfini esre ile okurlar. "Kovalar, yaylar" kelimelerinin iki türlü söylenişi de bu şekildedir.

 

"Büyülerinden ötürü kendisine yürüyorlarmış gibi geldi." İbn Abbas, Ebu Hayve, İbn Zekvan ve Ya'kub'tan Ravh: "Gibi geldi" kelimesini -"ya" yerine- "te" ile okumuşlardır. Bu okuyuşlarıyla onlar müennes olduklarından ötürü "asalar" ve "ipleri" lafızlarını göz önünde bulundurmuş olmaktadırlar.

 

Büyücüler iplerini civaya batırmışlardı. Güneşin ısısı bunlara isabet edince kımıldamaya ve hareket etmeye başladılar. el-Kelbi dedi ki: Musa'ya yerde yılanların dolup taştığı ve bu yılanların karınları üzere yürümekte oldukları intibaını verdiler.

 

"Gibi geldi" anlamındaki kelime; (...) şeklinde "gibi göründüler" anlamında okunmuştur, Bunun anlamı ile; (...) ın anlamı aynıdır. Böyle okunuşu, (İbn Abbas ve diğerlerinin okuyuşu olan (...) gibi açıklanır). Bu kelimeyi; (...) şeklinde "ya" ile okuyanlar fiilin failini onların hileleri kabul etmektedir. Bu kelime; (...) şeklinde "nun" harfi ile de okunmuştur ki, sınamak ve denemek maksadıyla bu şekilde gösterenin Yüce Allah olduğu manasına gelir.

Failin "yürüyorlarmış gibi" anlamındaki kelime olduğu da söylenmiştir. Buna göre baştaki; "Yürüyorlarmış gibi" lafzı ref mahallindedir. Onun gözlerine, onların yürüdükleri görünüyordu, demek olur. Bu açıklamayı ez-Zeccac yapmıştır. el-Ferra ise bunun nasb mahallinde olduğunu iddia etmiştir. Yani bu; (...) demek olup sonradan "be" harfi hazfedilmiştir.

 

Birinci şekle göre anlam şöyledir: Onların büyüleri ve hilelerinden ötürü onların yürümekte olduklarını zannedecek hale geldi. ez-Zeccac dedi ki:

 

Bu kelimeyi "te" harfi ile okuyanlar; (Zıf )ı nasb mahallinde kabul ederler. Yani bunların yürümek özelliğine sahib oldukları intibaı uyanmıştı. Bununla birlikte bunun " ... gibi geldi"deki zamirden bedel, ref mahallinde olması da mümkündür. Bu zamir de iplere ve sopalara raci'dir. Buradaki bedel de bedel-i iştimaldir.

 

"Musa içten içe bir korkuya kapıldı." Yani içinde böyle bir korku gizledi. Bu korkunun farkına vardı, yahut hissetti, diye de açıklanmıştır. Bu korkunun sebebi yılanlardı. Çünkü önceden de geçtiği üzere insan tabiatına arız olan sebebler bunu gerektirir.

 

 

Şöyle de açıklanmıştır: O asasını yere bırakmadan önce insanların bu işe kanarak sapmalarından korkmuştu. Bir diğer açıklama da şöyledir: Asayı yere bırakmasını emreden vahyin kendisine gelişi gecikince, insanların asasını yere bırakmadan önce dağılacaklarından ve böylelikle sapıtacaklarından korkmuştu.

 

Kimi hakikat ehli kimseler de şöyle demiştir: Sebeb Musa (a.s.)ın sihirbazlarla karşılaşıp: "Vay size! Allah'a yalan uydurmayın) yoksa sizi azab ile helak eder'' (61. ayet) dediğinde, yan tarafına baktığında Cebrail'in sağında olduğunu görüverdi. Ona; Ey Musa! Allah'ın dostlarına karşı yumuşak davran, dedi. Musa ona: Ey Cebrail! Bunlar büyücüdür. Mucizeyi iptal etmek, Firavun'un dinini desteklemek, Allah'ın dinini reddetmek maksadıyla pek büyük bir sihir ortaya attılar. Sen kalkmış bana: Allah'ın dostlarına yumuşak davran, diyorsun. Bunun üzerine Cebrail ona şöyle dedi: Onlar şu andan ikindi namazına kadar yanında kalacaklar, ikindi namazından sonra ise cennette olacaklar. Cebrail kendisine bu sözleri söyleyince Musa'nın içinde bir korku belirdi ve Allah'ın benim hakkımdaki bilginin ne olduğunu ben nasıl bilebilirim? Belki ben şimdi bu durumdayım, Allah'ın benim hakkımdaki bilgisi ise bunların önceki hali gibi, şu andaki halimin hilafına da olabilir, diye bir düşünce geçti. Yüce Allah onun kalbindekileri bildiğinden ona şunları vahyetti: "Biz ona: Korkma, dedik. Çünkü üstün gelecek olan sensin." Dünyada onları yenik düşüreceksin, cennette de üstün derecelerde bulunacaksın. Buna sebeb de peygamberlik ve Yüce Allah'ın seni seçmiş olması dolayısıyla sana vermiş olduğu nubüvvettir.

 

"Korku" kelimesinin aslı; (...) olup, "hı" harfi esreli olduğundan dolayı "vav" harfi de "ya"ye kalb olmuştur,

 

"Sağ elindekini bırak. Onların yaptıklarını yutacak." Asanı bırak diye buyurulmadı. Bunun, asanın küçüklüğünü anlatmak kastı ile söylenmiş olması da mümkündür, Yani onların ip ve sopalarının çokluğuna aldırma, Sen sağ elinde bulunan, hacim itibariyle oldukça küçük o biricik sopacığını bırakıver. Yüce Allah'ın kudreti ile o bir tane olmasına, onların yaptıklarının da pek çok olmasına, senin sopanın küçüklüğüne, onların büyülerinin de büyüklüğüne rağmen onları yutuverecektir.

 

Bu ifadenin asayı ta'zim için kullanılmış olma ihtimali de vardır. Yani sen pek çok ve pek büyük olan cisimlere önem verme, senin sağ elinde bütün dünyadan daha büyük bir şey vardır. Bunlar pek çok olmasına rağmen senin asan karşısında pek az ve küçük kalırlar. Allah'ın izniyle asan onları yutacak ve mahvedecektir.

 

"Yutacak" kelimesi emrin cevabı olmak üzere cezm ile gelmiştir.

 

Yani eğer sen asanı bırakırsan onların yaptıklarını alıp yutacaktır, denilmiş gibidir. es-Sülemı ve Hafs bu kelimenin "lam" harfini sakin olarak; (...) den gelen bir fiil olmak üzere okumuşlardır, İbn Zekvan, Ebü Hayve eş-Şami ve Yahya b. el-Haris ise; (...) şeklinde "te" harfinin hazf; ve "fe" harfini ref' ile o "yutacaktır" anlamında okumuşlardır, Burada hitab Musa (a.s.)adır. Asaya olduğu da söylenmiştir,

 

"Süratle alıp, yakalamak" anlamındadır, Bu fiil "kaf" harfi esreli olarak; (...) şeklinde kullanılır ki; ben onu hızlıca, süratle, aldım, yakaladım demektir.

 

Ya'kub'tan nakledildiğine göre; "Süratli, hafif hareket eden ve maharetli" anlamında olmak üzere kullanılır. "Duvarın düşmesi, yıkılması" demektir. "Havuz dibinden çöktü ve genişledi" demektir. (...) ile (...): yutar fiilleri aynı anlamda olup "yutar" demektir. Daha önceden el-A'raf Süresi'nde (115-117. ayetlerin tefsirinde) yavaş yavaş bir şeyi yutmayı anlatmak üzere; (...) in kullanıldığına dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Aynı şekilde; "Onu yuttu" anlamındadır.

 

"Onların yaptıklarını" yani onların ortaya koyduklarını "yutacak." Aynı şekilde "onların yaptıkları" yani onların ortaya koydukları o şey "ancak bir büyücü hilesidir."

Bu buyruktaki "büyücü" kelimesi -Asım dışında- Küfeliler tarafından; "(;"'-): Büyü" anlamında olmak üzere "sin" harfi esreli "ha" harfi de sakin olarak okunmuştur. Bu kıraat iki şekilde açıklanır: Birincisi "hile" anlamındaki "keyd" kelimesinin hazf takdiri söz konusu olmaksızın doğrudan "sihre" muzaf olmasıdır. (Bir büyü hilesidir, demek olur). İkincisi ise, ifadede hazf takdiri olmak üzere "büyü sahibinin sihri" anlamında olur. Diğerleri ise, "yapmak" kökünden gelen fiilin onda cereyan etmesi suretiyle; "Hilesi" diye okumuşlardır. (...) ise ameli önleyen "kaffe"dır ve dolayısıyla burada (ismi mevsul gibi ona ait olacak şekilde) "he" zamiri takdir edilmez. "Büyücü" kelimesi ise (hile kelimesine) izafe ile okunmuştur.

 

Burada "el-keyd (hile)" bu kıraate göre gerçekte "büyücü"ye muzaftır. Büyüye değildir. Bununla birlikte ("ma"dan önce gelen; (...) edatının hemzesinin: "Çünkü onların yaptıkları ancak bir büyücünün hilesidir" anlamında olmak üzere üstün gelmesi de mümkündür.

 

"Büyücü ise nereye giderse iflah olmaz." Yeryüzünün neresine giderse gitsin, kurtulamaz, muradına eremez. Hile yaptığı zaman kurtulamaz diye de açıklanmıştır. el-Bakara Süresi'nde (102. ayet, 3. başlık ve devamında) büyücünün hükmü ve büyünün anlamına dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Bu konuyu oradan takip edebilirsiniz.

"Derken büyücüler" bu büyük işi ve asadaki bu olağanüstü özelliği gördüklerinde "secdeye kapandılar." Çünkü bu asa onların hile yoluyla ortaya koymuş oldukları bütün ip ve sopalarını yutuvermişti. Bunlar üçyüz deve yükü kadardı. Daha sonra tekrar eski haline döndü ve Yüce Allah'tan başka bunca sopa ve ipin nereye gittiğini hiç kimse bilemedi. Bu hususa dair açıklamalar ve asa ile ilgili yeterli bilgiler, bundan önce el-A'raf Süresi'nde (115-117. ayetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Harun ve Musa'nın Rabbine iman ettik dediler."

"Dedi ki: Ben size izin vermeden O'na iman mı ettiniz?"

 

"Ona iman etti" anlamında olmak üzere; (...) denildiği gibi; (...) da denilebilir. Yüce Allah'ın: "Bunun üzerine kendisine Lut iman etti. "(el-Ankebut, 26) buyruğunda birinci şekil; buna karşılık el-A'raf Süresi'nde Firavun: "Ben size izin vermeden önce mi ona iman ettiniz ... dedi." (el-A'raf, 123) buyruğunda da ikinci şekil kullanılmıştır. Onun söylediği bu sözler, onların yaptıklarını reddetmek manasına bir tepki idi. Yani siz haddinizi aştınız ve benim size emretmediğim işi yaptınız.

 

"Muhakkak ki o size büyüyü öğreten büYüğünüzdür." O, bunu öğretmekte size başkanlık edendir. Onun size galip gelmesinin biricik sebebi, bu konuda sizden daha becerikli olmasındandır.

 

Firavun bu sözleriyle insanları şüpheye düşürmek istemişti. Ta ki insanlar büyücülere uyarak, onların iman ettikleri gibi inanmasınlar. Gerçekte Firavun onların Musa'dan hiçbir şey öğrenmediklerini biliyordu. Onlar Musa, Mısır'a geri dönmeden hatta doğmadan önce bile büyüyü öğrenmişlerdi.

 

"Andolsun ki sizin el ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hurma dallarınaasacağım." Buradaki; " ... de, da"; " ... e, a" anlamındadır. Nitekim Suveyd b. Ebi Kahil de böyle kullanmıştır:

 

"Onlar Abdi (Abdü'l-Kays'ten) olan o kimseyi hurma ağacına astılar, Şeybanlılar ancak burnu kesik birisi eliyle helak olsunlar."

 

Firavun o büyücüler vefat edinceye kadar -yüce Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- el ve ayaklarını kesti ve idam etti.

 

İbn Muhaysın burada ve el-A'raf Suresi'nde: "Elbette keseceğim" ile "Elbette sizi asacağım" anlamındaki fiilleri; (...) ile (...) diye "elif"i üstün ve birinci fiilde "tı" harfini, ikinci fiilde de "lam" harfini şeddesiz olarak; (...): Kesti ve: (...): Astı kökünden gelmiş olarak okudu.

 

"Hangimizin" ben mi yoksa Musa'nın Rabbi mi "azabının daha şiddetli ve kalıcı olduğunu da mutlaka bileceksiniz."

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Ta-Ha 72-76

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR